Hradec Kralowe

Değişime Puanım
41/100
Değişim Türü
SCOPE
Ülke
Çek Cumhuriyeti
Ad Soyad
Mehmet Sait Cem Yılmazer
E-posta
cemyilmazer83@gmail.com
Ay
Temmuz
Yıl
2015
Staj Görülen Üniversite
University of Hradec Kralowe
Staj Görülen Bölüm
Plastic Surgery
Karar ve Hazırlık Aşaması
4/10
Karar kısmı benim için gerçekten eğlenceliydi. Ülkeleri seçerken "Burada staj yapsam nasıl olur?" diye hep hayaller kuruyordum. Karar verirken öncelikle ülkenin sağlık sistemine ve tıp eğitimine baktım. Böylece gitmek istediğim 15 ülkeye karar verdim. Bundan sonraysa ülkelerin staj şartlarına bakarak, şartlarını uygun bulduğum ülkeleri seçtim. Böylece 9’a yakın tercih yapmış oldum. Bu tercihlerden Çek Cumhuriyetine kabul edildim.
Hazırlık aşaması benim için sancılı geçti ama bu tamamiyle benden kaynaklı bir sorundu. Staj zamanıyla finalim çakıştı. Uçak biletini almam zaman aldı. Hatta stajı iptal etmeyi bile düşündüm. Staj biraz daha yaklaştıkça sorunlar çözüldü. Aklıma takılan soruları Hradec Kralowe LEO’suna danıştım. Çok yardımcı oldu kendisi. Finallerden dolayı birkaç gün geç gideceğimi söyledim, o da hastaneyle konuşup gerekli ayarlamaları yaptığını, sorun olmadığını söyledi. Staja birkaç gün kala bavulumu hazırladım. Sonra da gittim :)
Staj
6/10
İlk stajım olduğu için beklentilerim biraz yüksekti. Tıp fakültesinden ilk senemi yeni bitirmiş olmama rağmen Plastik Cerrahi stajı seçmiştim. Bilmediğim noktaları öğrenirim diye düşünüyordum ama maalesef öyle olmadı.
Hastane kaldığımız yurda yakındı. O yüzden ulaşım yönünden bir sıkıntı yaşamadım. Hastane gayet güzel, temiz ve düzenliydi. Hastanedeki en büyük sıkıntım dil oldu. Hemşirelerin çoğunluğu dil bilmiyordu. Konuştuğum doktorların da birçoğu İngilizce bilmiyordu. Bilenler ise iyi bir seviyede değildi bu yüzden iletişimde çok sıkıntı yaşadım. Hatta hastanenin içinde birkaç kez kaybolduğum oldu çünkü bütün yazılar Çekçe idi. Hiçbir İngilizce yazı yoktu. Hemşirelere, çalışanlara falan soruyordum onlar da ne dediğimi anlamıyordu.
Stajda genelde ameliyatlara girdim. Biz öğrencilere birer görevli doktor atanmıştı ve bizler sabah onların yanına gidip o gün ne yapacağımız gibi bilgileri onlardan alıyorduk. Dediğim gibi doktorlar anlaşmakta sıkıntı yaşıyordum. İngilizcesi iyi olmasına rağmen aksanlarına alışmak zaman aldı. Stajda genelde ameliyat odalarına girip ameliyatları canlı izliyordum. Çünkü 1. sınıfı daha yeni bitirmiştim ve anatomi dışında ameliyatlarla alakalı bir şey pek bilmiyordum :) Ameliyatları izlemek gerçekten keyifliydi. Doktorlar da gerçekten anlayışlıydı, sorularıma cevap veriyorlardı.
Stajda dikkatimi çeken bir başka konu ise hastaların azlığı idi. Sanırım yaz aylarında olduğumuzdan dolayı çok fazla hasta yoktu. Ben cerrahide olduğum için çok hasta sıkıntısı çekmiyordum. Bir ameliyat 3-4 saat sürüyordu ama bazı günler hasta olmadığı için dinlenme odasında oturduğumuzu biliyorum. Bazen de bazı hastalar öğrencilerin ameliyatlarını izlemesine izin vermezdi ve yine dinlenme odasında otururduk.
Bunların dışında yaşadığım büyük sorunlar olmadı. Staj gayet güzeldi. İlk stajım olduğu için beklentim fazla yüksekti, o yüzden ilk günler biraz hayal kırıklığı yaşadım ama onun dışında gayet iyi bir stajdı. Doktorlar çok anlayışlı ve yardımseverdi. Hastane güzel ve yetkindi.
Konaklama
3/10
Üniversiteye yakın bir öğrenci yurdunda kaldık. Ben çok rahatsız olmadım çünkü konaklamada çok bir beklentim yoktu. Ama açıklamam gerekirse,
-Yurt biraz pisti. Örümceklere alışmamız zaman aldı :) Çek Cumhuriyeti'nin ikliminden dolayı her yerden örümcek fışkırıyor. İlk günler biraz korkuyorsunuz, özellikle benim gibi örümceklerden hiç haz etmeyen biriyseniz uyumakta sıkıntı çekebilirsiniz. Ama zamanla alışıyorsunuz. Ha temizlemek tabii ki de aklımıza geldi ama oda gayet temizdi. Örümceklerin nereden geldiğini gerçekten anlayamıyorduk. Dışardan geliyordu sanırım.
-Mutfak ve buzdolabı ortaktı. İlk başlarda biraz sıkıntı yarattı tabii bu. Yemek yapmak için sıramızı beklemek falan gerekiyordu. Ya da buzdolabındaki eşyalarımız kendiliğinden kaybolabiliyordu ama zamanla kaynaştıkça yaptığımız yemekleri paylaşmaya başladık, beraber yemek yaptık falan. Oldukça eğlendik ve güzelce de doyduk tabi :) Buzdolabında kaybolan eşya sorunu devam ediyordu tabi ama artık millete arkadaşımız gözüyle baktığımız için eskisi kadar rahatsız olmuyorduk ya da ben fazla rahat birisiyim bilemiyorum :) Çok sevdiğiniz bir yiyecek varsa odanıza kilitliyordunuz çünkü buzdolabına koyarsanız kaderi belliydi :)
-Tuvaletler ve duşlar ortaktı. Benim için pek sıkıntı olmadı. Sıkıntı yaşayan da olmadı diye hatırlıyorum
-Staja gelen bütün herkes yurtta aynı katta kalıyordu. O bakımdan iyiydi. Koridorda oturur yemek yerdik, kahve içer muhabbet ederdik. Hızlı kaynaştık bu sayede. Tabi gürültü yüzünden şikâyet aldığımız da oldu bir kaç kez :) ama ses yapmadan muhabbet ettikçe sorun yoktu. Aynı katta olmamız gayet güzeldi bence.
-Yurdun bahçesi vardı. Barbeque falan yaptık hatta bir ara. Gayet güzeldi.
-Çamaşır yıkama odası ve kurutma odası vardı. Anahtarlıydı. Paralıydı(1 saat 25 krondu sanırım). Yani gayet güvenli ve güzel bir sistemdi. Ben çok beğendim. Çamaşır konusunda hiçbir sıkıntı yaşamadım.
-2 haftada bir yatak çarşaflarımız yıkanıyordu.
----Yurt konusunda en büyük sorunumuz şuydu: İNTERNET!!! Bize gelirken yurtta internet var merak etmeyin demişlerdi ama yalanmış. Yani evet, yurtta internet var ama inanılmaz yavaş bir internetti. Hiçbir işimizi halledemiyorduk. 5 dk'da bir kesiliyordu. Bağlantısı çok zayıftı. O yüzden bazılarımız kablosuz internet sağlayıcısı aldı. Ben almadım. Keşke alsaymışım. Çok kötüydü internet. Hala hatırladıkça kötü oluyorum. Elin Avrupa’sında gördüğümüz internete bak ya. Neyse. Yurdun en kötü tarafı internetti. Onun dışında da bir sıkıntı olmadı.
Ha bir de bir odada maximum 2 kişi kalıyorduk. Ben diğer Türk arkadaşla kaldım. Aynı ülkeleri aynı odaya vermişlerdi. İyi bir uygulama bence. Odada Türkiye muhabbeti falan çeviriyorduk o yüzden memleket hasreti hafifliyordu biraz olsun. Ayrıca Türkçe konuştuğumuz için rahat rahat dedikodu yapıyorduk. Herkese isim takmıştık çünkü isimlerini anlıyorlardı :)
Aklıma gelen özellikler bunlar.
Yiyecek - İçecek
3/10
Valla bence ortalamaydı. Bize öğle yemeği vermediler, onun yerine yemek parası verdiler. Az da bir para değildi yani, gayet iyi bir yemek yenilecek bir paraydı ama ben o parayı başka şeylere yedirdim maalesef. Neyse. Dediğim gibi yurtta mutfak vardı. Mutfak malzemesi vardı birkaç tane. Tabak, kaşık, kap falan bunları kendiniz alıyordunuz ama çatallar bol bol kayıp oluyordu. Ben şahsen yemek yapmasını bilmiyordum. Dışardan söylemeye çalıştım birkaç kez. Adamlar İngilizce anlamadı. Birkaç yer İngilizce anlıyordu. Oralardan söylüyordum ben de. Ama dışarıdan yemek söylemek pahalıydı tabi. Bazen yemek malzemesi alıp millete yalvarıyordum bana yemek yapması için (ben yapacağım sen yardımcı ol lütfen falan diyordum.) ama onlar kendi kültürlerine göre yapıyordu yemeği. İlk günler güzel tabi farklı kültürde yemek yemek falan ama sonraki günler insanın canı Türk yemeği çekiyor. Şimdi bile o halimi hatırladıkça gözlerim dolar. Neyse. Sandviç yapıp yiyordum, peynir ekmek yapıyordum. Makarna, yumurta yapıp yiyordum. Bazen diğer arkadaşların yaptığı yemeklere salça oluyordum. Abik gubik yemekler yapıyordu. Özellikle Japonların yemekleri baya bi garipti. Yerken baya bi sorun yaşıyordum. Meksikalıların yemekleri güzeldi. Onların yemekler de baharatlı olunca damak zevklerimiz uyuştu.
Onun dışında bir tane kebapçı bulduk. Adı Kadir, Urfalıymış. Neyse işte ne zaman canımız kebap çekse gider kebabını yerdik. Kendisi de Türk özlemi içerisindeydi bize çok yardımcı oldu. Muhabbet falan ettik bol bol. Çok şeker bir adamdı ama ana yemek yerimiz Tesco diye bir yerdi. Bildiğin alışveriş merkezi. Gidiyorduk oradaki yemek katında bir şeyler yiyorduk sonra yurda dönüyorduk. Ben şimdiden söyleyeyim oradaki Baguette Boulevard’a gideceksiniz. Diğer yerler bir süre sonra yoruyor. Bizim damak zevkine çok ters yerler. Birkaç kez yedikten sonra bıkıyorsunuz.
Bunun dışında birkaç kez restoran gibi yerlere gittik ama stajın 90%’ında bu yerlerde yemek yedik, karnımızı doyurduk. Siz siz olun, stajdan önce iyice bir yemek yapmasını öğrenin, benim düştüğüm durumlara düşmeyin.
Dil ve Kültür
3/10
Kültüre aşık oldum. Mükemmel bir kültürleri var Çeklerin. Hep alkol içiyorlar. Gece kulüpleri aşırı eğlenceli. Türkiye’yle kıyaslanamaz bile. Anlaşmakta biraz sıkıntı yaşıyorsunuz ilk başta ama öğrencilerin çoğu İngilizce biliyor ama şöyle bir sorun var. Ben yazın gittiğim için öğrencilerin çoğu memleketine dönmüş. Şehir bomboş. Oldukça az nüfuslu bir yer. Kültürden kastınız tarihi yerleri falansa ben dikkat etmedim o tür şeylere. İlgimi çekmedi ama 2-3 tane tarihi yeri var onun dışında şehirde yapacak bir şey yok. Şehir sıkıcı yani yalan yok ama alkol her yerde ve inanılmaz ucuz. Alkol ruhsatı diye bir şey yok zaten. McDonalds’ta bile bira satıyor adamlar. Ben ilk gittiğim gün sevinçten hüngür hüngür ağladım. Çok güzel bir manzaraydı.
Dil konusu aşırı sıkıntı. Kimse İngilizce bilmiyor. Bakkala gidiyorum, usta ekmek taze mi diyorum. Adam Bana Çekçe bir şeyler diyor. Kardeşim ben Çekçe bilsem zaten Çekçe konuşurum. İngilizce konuşmamdan anla yani. Yok hocam. Adamlarda İngilizce yok. El kol yaparak falan anlaşıyorsun. Allah kolaylık versin yani. Halkla iletişim inanılmaz büyük sıkıntıydı. Öğrenciler biraz İngilizce biliyor ama şehirde öğrenci yok. Millet tatile gitmiş. Yok arkadaş kimse İngilizce bilmiyor. Biz işte staja gelenler olarak kendi aramızda takıldık. Bizim dışımızda öyle çok iyi İngilizce bilen birisiyle karşılaşmadım ben. Kafeye gidiyoruz sipariş vereceğiz yok oradaki garson bile İngilizce bilmiyor. Menüden falan gösteriyoruz.
Hastanede doktorların birkaçı İngilizce biliyor. Hemşireler pek bilmiyor.
İletişim ve Haberleşme
2/10
Gitmeden önce LEO'm ve CP'mle görüştüm. Formaliteden şeyler konuştuk. Sınavlarım yüzünden geç geleceğimi LEO'ya söyledim. Tamam dedi, sorun yok dedi. Onun dışında bir konuşmamız olmadı. Gittiğimde gruptaki diğer insanlarla iletişimim çok iyiydi ama bu biraz benden kaynaklıydı sanırım :). Genelde staj süresinin dışında alkollü olduğum için biraz fazla sıcakkanlıydım. Herkesle kanka oldum :).
Sorumlularla iletişim biraz sıkıntılıydı. Yazın gittiğim için CP’lerin hepsi gitmişti. Hiç CP falan yoktu ortalıkta. Pardon,1 tane vardı. Sağ olsun Patrick geldi ilgilendi bizle 1-2 defa. 1-2 defa da LEO asistanı geldi, iyi misiniz falan dedi, para verdi(yemek parası) gitti. LEO da sınavları olduğu ve biraz da hasta olduğu için bizle çok ilgilenemedi. Biz kendimiz takıldık genelde. Bizle ilgilenen çok olmadı.
Wifi hak getire. İnternet falan yoktu kardeşim. Gidip alışveriş merkezinin internetine salça oluyorduk. Oradan kullanıyorduk interneti. Ben işte interneti bulunca Whatsapp’tan babamı arıyordum. Oradan görüşüyorduk. Onun dışında bir görüşme imkânımız yoktu.
Ulaşım
7/10
Şehre ulaşımda ben çok zorlandım. Ama benim inadımdan oldu bu biraz. İlla kendim halledeceğim falan dedim. Yoksa gayet havaalanındaki resepsiyona gidip durumunuzu açıkladığınızda onlar her şeyi hallediyormuş, biletlere kadar ama ben gittim kendim halledeceğim dedim. İndim havaalanına. LEO’dan aldığım yol tarifine bakıyorum. Tarife göre yol çok basit. Havaalanı önünden otobüse bin o merkezi tren istasyonuna bırakır diyor. Havaalanından çıktım, otobüs durağına gittim. Bir baktım 8 farklı otobüs seferi var. Benim kafam allak bullak oldu. Baya bir sövdüm. İnternetim de yok, kimseyle iletişim falan da kuramıyorum. Etraftaki insanlara sordum falan işte nasıl giderim diye, her kafadan ayrı bir ses çıkıyor, aktarma yapacaksın buradan zor olur falan diyen oldu, bu durağa gelmez o otobüsler diyen oldu. Neyse. Ben hiçbirini sallamadım :). Etrafta asılı bilgilere bakıyorum. İngilizce de yazmıyor. Neyse ben zar zor bir şeyler çıkardım, AE'nin merkezi tren istasyonuna gittiğini anladım. Ama bileti nasıl alacağımı bilmiyordum. Garip bir makina var 30 tane tuş var hepsinde ayrı bir şey yazıyor. Dedim ben şoföre sorarım. Gelen otobüs şoförüne dedim dayı tren istasyonuna gider mi diye. Geçer kardeşim dedi. Bileti nasıl yapacağım dedim o da benden alabilirsin dedi. Teşekkürler dedim. Bindim 1 durak sonra 20-30 kişi bindi zaten. Belli tren istasyonuna gittiği. Neyse tren istasyonunda indim. Her şey Çekçe tabi. Elimdeki kâğıda göre tren istasyonunda internet var ama ben interneti bulamadım. İstasyonun baya ücra bir köşesinde falan çekiyormuş. Bunların hiçbiri yazmıyor tabi. Kâğıtta istasyondan trenle Hradec Kraloweye gelebilirsiniz, saat başı tren var diyordu. Ben biraz bileti nerden alacağımı anlayamadım. En sonunda buldum. Kadına dedim Hradec Kralowe treni saat kaçta diye. Kadın İngilizce bilmiyormuş. Ben Hradec Kralowe diye bir kaç kez tekrar edince oraya gideceğimi anladı, bilgisayardan saatlerini gösterdi ben de en yakın saati gösterdim. Fiyatı gösterdi (100 krondu sanırım) ben de parayı verdim "dekuji" dedim gittim. Ama artık şöyle bir sıkıntı vardı. Ben biletten hiçbir şey anlamıyordum. Üzerinde Hradec Kralowe yanında başka yerler de yazıyordu. Acaba aktarma mı var falan diye baya panik oldum. Üstelik peron falan da yazmıyor nerden bineceğimi falan hiç bilmiyorum. Neyse peronların olduğu kata çıktım, gelen-giden trenlerin olduğu bir ekran var. Orda trenin peronu, ne zaman geleceği falan yazıyor. Sonra oradan anladım ki trenin peronu tren gelmeden 10 dk önce belli oluyor çünkü trenin geldiği peronla alakalı bilette hiçbir şey yazmıyor. Gittim trene bindim. O arada bulduğum 1-2 çubukluk internetle LEO’ya dedim ben geliyorum, trene bindim diye. Trende anons falan yapılıyor, Çekçe tabi. İçimden diyorum aktarma mı vardı? Kaçırdım mı Hradec Kralowe'yi falan? Geçtiğimiz bütün duraklara bakıyorum dikkatlice falan. Neyse işte 1.30 saatin sonunda neyse ki Hradec Kraloweye vardım. Trenden indim. Oradan Main Hall'a gittim. Main Hall’da mal gibi etrafa bakınıyorum çünkü panik+sıcaktan yapış yapış olmuşum, İstanbul’dan beri bir şey yememişim falan. Kızın biri geldi "mamat" falan diyor. Dedim LEO bu herhâlde falan. Neyse işte sağ olsun karşılamaya gelmiş LEO beni. Dedim Allah razı olsun senden. Beni arabasıyla yurda bıraktı, Tescoyu gezdirdi. Sonra sınavım var dedi gitti. Gerisinin ulaşımla alakası olmadığından burada kesiyorum :)
Ülke içi ulaşım bomba. Her yere tren var. İstemezsen otobüs var. İkisi de gayet ucuz ve inanılmaz rahat. Tren biraz daha hızlı ama aralarında öyle bariz bi hız farkı yok. Ben genelde hafta sonları Viyana ya da Budapeşte gittim, Çek Cumhuriyeti’nde birkaç hafta sonu takıldım. Şehirlerarası ulaşımı ben trenle sağladım. Hradec'ten Prag'a trenle 1.30 saatte gidiyorduk. Onun dışında şehir içi ulaşım çok iyiydi. Belediye otobüsleriyle ulaşım sağlıyorduk. Şehir zaten minicik. Biz bir gün arkadaşla sıkıldık, yalınayak şehri gezelim dedik. İlk otobüs durağından son otobüs durağına 1.30 saatte yürüdük. O kadar diyim sana. Otobüs kullanımı rahat. Bileti şoförden alıyoruz. Biletler ucuz,25 kron falan ama otobüsle nereye gideceksin? Gezilecek yerler zaten yakın. Otobüsle anca tren istasyonuna gidiliyor.
Gezi - Eğlence
6/10
Valla ortalama üstü diyelim. Şehir de öyle çok bir eğlence yok. Yaz olduğu için öğrencilerin çoğu gitmiş. Şehirde zaten topu topu 3-4 mekân var onlar da haftada 1 gün mü ne parti yapıyor, o partiler de hiç Prague'dakiler kadar ne eğlenceli ne de kalabalık oluyor. Üstelik partiden amacınız benim gibi "yeni insanlarla tanışmak"sa çok sıkıntı yaşıyorsunuz. Dediğim gibi çok insan yok ve olanlar da çok iyi İngilizce bilmiyordu(ya da bana öyle söylediler :)) ). Az biraz Çekçe bilmeniz lazım yani. Ama alkol ucuz, barlar Türkiye’ye kıyasla inanılmaz ucuz ama boş barda içip napıcan? Biz işte 20 kişilik staj grubu olarak gidiyorduk mekâna kendimizce eğleniyorduk. Buradan gençlere tavsiyem, arkadaşlar gidin staj grubundaki insanlarla tanışın, şehirden insanlarla tanışmak için kendinizi çok yormayın. Ben en kral muhabbetleri ve eğlenceleri hep staj arkadaşlarımla yaşadım. Şehirden bir kaç kişiyle tanıştım sadece ve onlar da sessiz sakin kişiler çıktı şansıma.
Ha bu arada şehirde öyle pek tarihi mekân da yok. 1 tane kule var, tarihiymiş falan da ben pek ilgilenmedim.
Amaaaaaaaa.....Prague'a giderseniz, Prag'a giderseniz olaylar farklılaşıyor tabi :). Prag çok daha farklı bir deneyim. Hradec Kralowe Yozgat, Prag İstanbul gibi diyeyim. Ben Prag'a 3 hafta sonu gittim. Toplam 6 gün falan kaldım. Aşık oldum desem yeridir. Tarihini falan hiç sallamadım, arkadaşlar zorla Charles Bridge, Ppraguye Castle falan gezdirdi ama ben çok ilgili değildim. Benim işim gücüm gece kulüpleri ve alkolle alakalı diğer yerlerdi. Öncelikle ilk ve en önemli önerim, bu yazıdan bir şey alacaksanız sadece şunu alın: PUB CRAWL. Arkadaşlar kesinlikle Pub Crawl yapın. İlk başta biraz pahalı falan geliyor ama Prag için o fiyat ucuz kalır. Alkole doyuyorsunuz gerçekten. Pub Crawl diye Google’a yazarsanız zaten çıkar ama ben küçük bir açıklama yapayım, gece boyunca 4-5 farklı mekân geziyorsunuz. İlk mekânda 1 saat boyunca içki ÜCRETSİZ. EVET İÇKİ SINIRSIZ. Midenizde alkolden başka bir şey kalmayana kadar içiyorsunuz. Sonraki diğer mekânlarda da 1 shot bedava. Ben ilk mekânda sınırsız içkiyi görünce çok içmişim biraz, kendime geldiğimde aradan 6 saat geçmişti. Son mekândaydık. Son mekân Karlovy Lazne (bkz: Google). Orta Avrupa’nın en büyük gece kulübü. Girişi zaten 200 kron. 5 katlı bir bina. Her katta ayrı bir müzik tarzı çalıyor. Ama en eğlenceli kat RnB katıydı. Bayağı bir eğlendim, eğlenceye doydum :). Saat sabah 6 gibi kapanıyor mekân. Pub Crawl bu yani. Sonrasında isterseniz çeşitli After-Party mekânları var, öğlene kadar açık oluyorlar. Oralara gidip eğlencenize devam edebilirsiniz.
Ben Prag’da hiç bir hafta sonu uyumadım. Hostel falan ayarlamayı çok takmayın o yüzden :). Sabaha kadar eğlence var ve tam anlamıyla eğlence. Gece kulübü işte bu diyorsunuz. Benim size tavsiyem sabahları şehri gezmeyin, uyuyun. Kültüründe falan bir şey yok, sıkıcı yani. Sabah uyuyarak gece için enerji toplayın. Gece 4-5 mekân gezin, ertesi gün öğlene kadar kopun. Önerdiğim belli bi mekân yok. Deneyin hepsini. Giriş parası falan istemiyor zaten çoğu. After party içinse Atelier diye bi mekân var öğlen 11'e kadar açık, ana mekândan çıktıktan sonra oraya gidebilirsiniz.
İnsanlar İngilizce biliyor ve inanılmaz rahatlar. Herkes turist zaten. Millet alkollü. Herkes kendisini kaybetmiş. Çok rahat tanışabiliyor ve konuşabiliyorsunuz. Mekânlarda insan, dans, ortam ne ararsanız var. Gayet güzel yani eğlence olarak. Ben oldukça beğendim. Ama tek kıyaslama noktam Türkiye idi. Ona göre karar verin.
Gezi konusuna gelirsek ben çok gezen bir insan değilim. Bir kaç kez okulun yaptığı gezilere katıldım ama ilgimi çekmedi. Tarihiymiş, kültürüymüş beni çok sarmadı. Benim aklım hep akşam ne yapacağımdaydı. Pişman mıyım? Evet. Şimdiki aklım olsa gezilere hiç gitmez, sabah uyur akşam eğlenceye giderdim. Müzelerde falan Wikipedia'da da okuyabileceğiniz şeyler yazıyor. Özel bir şey değil. Bana ne kralın çektiği eziyetten yani? Çok istiyorsanız gezin, Instagram’a atmalık birkaç foto çekin ama çok zaman harcamayın, odağınız gece hayatı olsun. Ha eğer yok ben kültür öğrenmeye falan bayılıyorum diyorsanız o yönden gerçekten güçlü bir şehir Prag. Tarihi dokusunu çok iyi korumuş. Ve tarih olarak gerçekten zengin. Hangover olduğum bir gün ücretsiz şehir gezisine katılmıştım oradan biliyorum. Çok dinlemedim ama bol bol tarihi şeyi olduğu belli. Gezi için size önerim rahat olmanız, ünlü yerleri zaten duymuşsunuzdur. Kaldığınız hostelin resepsiyonuna sorun istiyorsanız nereleri gezmeniz gerektiğini, nasıl gideceğinizi falan. Her yer yürüme mesafesinde zaten. Çıkın, yürüyün, gezin, şehrin havasını içinize çekin. Swarm'da çekin verip yaylada oturan arkadaşlarınızı çıldırtın :).
Ben böyle geçirdim hafta sonlarımı. Herkesin tercihi farklıdır tabi. Bu size benim mütevazı tavsiyem :)
Şehir Şartları
2/10
Arkadaşlar yalan yok, şehir şartları kötü. Ben diğer staja gelen arkadaşlarımla falan takıldım da aklımı şehrin sorunlarından aldım. Şehir sıkıcı. Çok fazla insan yok. Belki yaz olduğundan belki de şehrin doğal hali bu bilemeyeceğim. Ben kalabalık şehirde yaşamaya alışmış biriyim. O yüzden şehrin sessiz sakin olması beni rahatsız etti. Belki size huzur verir ama beni sıktı. Dediğim gibi şehri 1.30 saatte boydan boya yürüyorsunuz :) ve şehir biraz dağınık gelişmiş o yüzden şehir merkezi gibi bir şey yok. Otobüs ulaşımı iyi. Alkol ucuz ama insanlarla iletişim zor. İnsanlar İngilizce bilmiyor. Kimse bilmiyor desem herhâlde abartmış sayılmam. Şehirde yapacak pek bir şey yok. Öyle büyük mekânlara sahip bir yer değil. Biz genelde yurtta oturuyorduk. Bazen akşam bara ya da club'a gidiyorduk ama dediğim gibi ben çok eğlenmiyordum. Kalabalık olmayınca pek eğlenemiyordum ben. O yüzden şehir bana sıkıcı geliyordu. Gece sokaklar bomboş oluyordu. Havuz falan vardı da ben pek gidemedim. Kitap okuyarak, uyuyarak falan geçiyordu hafta sonları.
Genel Bütçe
5/10
Bütçe iyiydi. Ayarladığım para gayet yetti.(2500 tl) ama dikkat etseydim çok daha az harcayabilirdim. Ben tatil diye biraz umursamaz harcadım. Yemeği genelde dışarıdan söyledim, o da bütçemi kötü etkiledi. Yemeği kendim yapsam çok daha rahat olurdum. Alkole çok para saydım, daha az içseydim oldukça para arttırabilirdim. Onun dışındaki harcamalar da çok pahalı değildi zaten. Genelde gıdaya para gitti. Onun dışında paranın çoğunu zaten hafta sonları eğlencede falan harcadım. Şişe falan açtırıyordum onlar pahalıydı :) Yol parası, Hostel parası, hatıralık eşya falan zaten bayağı tutuyor.
Dikkat ederseniz çok rahat para arttırabilirsiniz. Sadece harcamalarınızda dikkatli olun. Çek kronu çok uygun bir para birimi.
Alkol içmesem paranın yarısı artardı, kendi yemeğimi de yapsam kalan yarısı artardı. Bütün tatili 750 lirayla falan bitirebilirdim yani :). Alkol bütün kötülüklerin anası. İçmeyin :)
Yapılacaklar - Yapılmayacaklar
-Beyaz kulenin yakınlarında bir kebapçı var: Kadir Usta :). Muhabbeti çok iyiydi. Çok sevecen, bilgili, yeni fikirlere açık bir abiydi. Onunla konuşmayı çok severdim. "Nolacak bu Türkiye’nin hali?" muhabbeti falan yapardık. Onu bi ziyaret edin. Selamımı söyleyin :).Kebabını yiyin. Zaten orda kebabı bol bol özlüyorsunuz.
-Rox'a çarşamba gidin. O gündü haftanın partisi sanırım.
-Arkadaş grubunu falan takmayın, yalnız başınıza çıkın. Şehrin haritasını bir yerden bulursunuz zaten. Telefona kaydedin. Zaten şehirde 3-4 gece kulübü var. Her gece -kimse gelmiyorsa- tek başınıza gidin mekânlara bakın, hepsi yürüyerek 30dkda falan geziliyor zaten. Parti varsa girin. Partinin olduğu günleri iyi öğrenin.
-(Prague) Arkadaş grubunuzun "Ya şurası çok ünlü orayı da gezelimmmmmmmm" gibi saçma sapan isteklerine kulak asmayın. Prag küçük şehir.2 günde ne nerde öğrenirsiniz zaten. Gidin hostelde uyuyun. Gece için enerji toplayın.
-(Prague) Hadi gezdiniz diyelim, gezilecek bütün yerler 6 saat içerisinde çok rahat gezilebiliyor. Ertesi gün tekrar "manzarayı izlemek" için falan gitmeyin. Gidin uyuyun. Gece için enerji toplayın.
-Hradec Kralowe'de maalesef yapacak çok bir şey yok. Tescodaki wifi'ı iyi sömürün. KFC'nin wifi'ı en iyi çeken wifi. Ona bağlanın. Tesconun içinde alkol ucuz, ucuz alkol görün.
-Bol bol uyuyun.
-Gezip görün. Çok moralinizi bozmayın. Tadını çıkarın. Staja gelen diğer kişilerle konuşun. Ben çok iyi arkadaşlıklar edindim, çok eğlendim. Özellikle Latin Amerikalılar çok kafa oluyor onlarla aranızı iyi tutun :)
-Yöresel yemek gecesine rakı getirin ama büyük getirmeyin. Adamlar zaten beğenmiyor. 30luk falan alın. Siz içmek zorunda kalıyorsunuz sonra.
-Yapacak bir aktivite bulun. Ben sıkıntıdan uyuyordum hafta içleri. Başka arkadaşlar dizi falan izliyordu. Akşam da muhabbet ediyorduk. Çünkü dediğim gibi yapacak pek bir şey yoktu şehirde.
Biliyorum, çok eleştirdim ama sevdiğimden eleştirdim be. Gerçekten şimdi bakıyorum, güzel zaman geçirmişim. Hiç unutmayacağım arkadaşlıklarım, ilişkilerim oldu. Diğer kültürleri tanıdım. Dünya'nın bambaşka bir yerinden insanla geyik yaptım. İnanılmaz ayrı kafalar yaşadım. Güzeldi. Bu kadar eleştirmeme rağmen yine olsa yine giderim.
Şehire hızlı alışın. Benim alışmam zaman aldığı için şehrin iyi taraflarını görmem zamanımı aldı. Yok değil var ama sayılı. İyi tarafından bakmaya çalışın.
Biraz da kendinizi rahat bırakın. İşin gizemi kaçmasın :). Kafanızda çok kurmayın. Oluruna bırakın. Rahatlayın.